Devrim Altıkulaç
OTEL, KÖPRÜ, IŞIKLAR
İlk bakışta, dört katlı otelin geçmişte yaşadığını düşünebilirdiniz. Mimarisi bunu doğrulasa da, zamanla kullanımdan çıkardıkları mobilyaların yerlerine sonradan konulduğu belli olanlar, pek uyum sağlamıyor gibiydi. İyi niyetli ancak pek de başarılı olmayan, eskiyi korumaya dönük bir yaklaşım olduğu söylenebilirdi.
Ada ülkesinin başkentinde, orta sınıf bir otelde, kış ortasında, beş gündür nedensizce kalıyordum. Öğle sonraları, yürüme mesafesindeki “pub”lara gitmiş, akşamüstleri uyumuş, akşamları dışarıda atıştırdıktan sonra otelin barına tünemiştim bu günlerde.
Akşamları publar kalabalık oluyordu, gürültülü. Otelin barı sessizdi, televizyonsuz. Birileri gelse de, barda fazla durmuyor. Yandaki salona, oturma gruplarının olduğu bölüme geçiyorlardı.
Barda, şehirde ve adada son gecemdi. Loş barın apliklerinden sızan ışıkla, önümdeki kağıtlara notlar alıyordum. Gece yarısına yakın olmalıydı. Günlerdir akşam içkilerimi hazırlayan “barmaid” çalışırken, hissettirmeden kağıtlarıma bakıyor, pek çözemiyordu. Tamamen dolu olmayan otelin barında çalışan iki garsondan biri, arada geliyor, içeriden aldığı siparişleri bara iletiyordu. Barmaid, salondan ya da yukarıdan, odalardan gelen siparişleri de hazırlıyor, onları tepsiye diziyor, yarım küre bir zil yardımıyla çağırdığı garsona doldurduğu fiş ile birlikte veriyordu. Dolu bardaklar, kimi zaman şişelerle birlikte salona gidiyor ya da yukarı katlara çıkıyordu.
Angel, uzaktan kağıtlarıma tekrar baktıktan sonra, dayanamadı sordu: “Onu bana mı çiziyorsun?” Adı Angel değildi, birkaç gündür ben öyle sesleniyordum. Yanıtımı beklemeden barın koyu bordo mermerini silerek karşıma kadar geldi. Dokunmadan, kağıtlara bakıyordu. Cevap verdim:
“Bir öykü düşünüyorum Angel, belki küçük bir öykü.”
“Bana anlatmalısın, evet öyküyü bana anlatır mısın?”
“Bitirebilirsem anlatırım.” Biraz durdum, “İşin kaçta bitiyor? Hep senden önce çıktım buradan, senin kaçta çıktığını bilmiyorum. İstersen bekleyebilirim seni, biraz yürüyebiliriz, o sırada anlatırım.”
Söylediği saate daha vardı. “O zaman renkli içkimi şimdi verme, şimdi içtiğimden bir tane daha lütfen.” dedim. Akşamları son içkimden sonra “yolluk” olarak adını ve içindekileri bilmediğim renkli, süslü bir “cocktail” hazırlıyordu bana. Her akşam değişik bir tane. Güldü, “Peki.” dedi. “Angel!” dedim, döndü, “Beni nehre götürür müsün bu gece?”
Zor duyulur bir sesle “Peki.” dedi.
Birkaç saat sonara dışarıya, otelin önüne çıktığımızda farklı bir kadın vardı karşımda. Kızıl saçlarını açmış, hafif makyaj yapmıştı. Duraksamadan yavaşça öptüm. Belki soğuk havadan, kızardı. Yere baktı. Botlarının tam önüne, aramıza. Başını kaldırıp gülümsedi. Elimi tuttu. Daha önce yağan yağmurun ıslattığı kaldırımlarda yürümeye başladık.
Nehrin kenarına geldiğimizde, eski görünümlü, dökme demir sokak lambalarının rahatsız etmeyen sarı ışıkları ve ilerideki tarihi köprünün aydınlatmalarıyla etraf ışıl ışıldı. Yapraklarını dökmüş koca ağaçlar, nehre koşut taş kaplı yol ve kaldırım boyunca sıralanmıştı. Angel, koşarak bir lambanın altındaki banka, ıslaklığına aldırmadan oturdu. Kabanının cebinden deri kaplı metal bir matara çıkardı, kapağını açıp bir yudum aldıktan sonra bana uzatırken sordu:
“Evet?”
Karşısına geçtim, nehrin kenarındaki metal korkuluklara dayanıp, öyküyü anlatmaya başladım:
“Öykü kısaca, yabancı bir başkentte, soğuk kış günlerinde, gündüzleri publarda, geceleri kaldığı otelin barında, küçük bir çocuğun hikayesini oluşturmaya çalışan bir adam hakkında. Adamın hikayesindeki çocuk, yaz ayları boyunca büyükannesinde kalmaktadır. Sayısız gibi gözüken mutlu yaz günleri geçip, sonbahara doğru ayrılma zamanı yaklaştıkça, çocuğun içine büyük bir üzüntü yerleşir. Onu çok özleyecektir. Bununla nasıl baş edeceğini bilemeden dolanırken, aklına bir çözüm gelir. Onunla eş zamanlı nefes almaya çalışmalıdır. Böylelikle uzakta iken büyükannesinin her an ne yaptığını bilebilecektir. Bunu bilecek olmak acısını biraz olsun hafifletir. Ta ki, gideceği gün, son bir kucaklaşma için koşarak evin kapısına dönüp, soluk soluğa büyükannesine atıldığında, zamanlamanın tutmadığını anlayana dek. Bu çocuğun ‘Keşke öğrenmeseydim.’ dediği ilk gerçek olacaktır.
Yabancı başkentteki adam bir gece otelin barında çocuğun bu hikayesini kurgularken, barmaid uzaktan adama sorar:
“Onu benim için mi çiziyorsun?
“Bir öykü düşünüyorum Angel, belki küçük bir öykü.” der adam. Adı Angel değildir, birkaç gündür adam ona öyle sesleniyordur.
“Bana anlatmalısın, öyküyü bana anlatır mısın?”
“Bitirebilirsem anlatırım.” Biraz duraksadıktan sonra, “İşin kaçta bitiyor? Hep senden önce çıktım bardan. Sen kaçta çıkıyorsun bilmiyorum. İstersen bekleyebilirim seni, biraz yürüyebiliriz, o sırada anlatırım.” diye cevap verir adam.
Söylediği saate daha vardır. “O zaman renkli içkimi şimdi verme, içtiğimden bir tane daha lütfen.” diye devam eder. Akşamları son içkisinden sonra “yolluk” olarak adını ve içindekileri bilmediği renkli, süslü bir “cocktail” hazırlar barmaid ona. Her akşam değişik bir tane. Güler, “Peki.” der, barmaid. “Angel!” der adam, barmaid döner, “Beni nehre götürür müsün bu gece?”
Zor duyulur bir sesle “Peki.” der Angel.
Birkaç saat sonara dışarıya, otelin önüne çıktıklarında farklı bir kadın vardır adamın karşısında. Kızıl saçlarını açmış, hafif makyaj yapmıştır. Duraksamadan yavaşça öpter onu adam. Belki soğuk havadan, kızarır, yere bakar kadın. Botlarının tam önüne, aralarına.. Başını kaldırıp gülümser, elini tutar adamın. Daha önce yağan yağmurun ıslattığı kaldırımlarda yürümeye başlarlar.
Nehrin kenarına geldiklerinde, eski görünümlü, döküm sokak lambalarının rahatsız etmeyen sarı ışıkları ve ilerideki tarihi köprünün aydınlatmalarıyla etraf ışıl ışıldır. Yapraklarını dökmüş koca ağaçlar, nehre koşut taş kaplı yol ve kaldırım boyunca sıralanmıştır. Angel, koşarak bir lambanın altındaki banka, ıslaklığına aldırmadan oturur. Kabanının cebinden deri kaplı metal bir matara çıkarıp, kapağını açıp bir yudum aldıktan sonra adama uzatırken sorar:
“Evet?”
Karşısına geçer adam, nehrin kenarındaki metal korkuluklara dayanıp, öyküyü anlatmaya başlar:
“Öykü kısaca, yabancı bir başkentte, soğuk kış günlerinde…”
Göztepe 2021
E-Bülten
Bültenimize abone olun ve en yeni güncellemelerimizi doğrudan gelen kutunuza alın.
Yorum Bırakın