suat hayri küçük
GOYA, RUBENS VE CHECA'DA EMEKSİZ ZAMAN
1 MAYIS'a 5 kala, günü karanlıkta beklemeyip, gecenin içinden KIZILca kıyamete yürüyenler aşkına: "Meyve kördür, gören ağaçtır" diyen René Char'ı, "Yaşam maddenin esa(n)sıdır" diyerek selamlıyorum...
Marxizm sulugöz, ağlak, dramatik bir hümanizm değildir. Ve de tabii olarak Marxistler vicdanlı ya da yardımsever peygambercikler değildir. Oluşum hâlindeki gerçeğin yaşayan ve yaratan kuvveti olan emek sınıfları her gün ve de her yerde kapitalizmle, burjuvaziyle ve sermayenin kahyası devletle kesintisiz cebelleşiyor... Marx'ın emek sınıflarına ilgisi, ezilenlerin insalıkdışı yaşam koşullarına ya da bilgisizliğine hayıflanıyor oluşundan değil, emek sınıflarının bilgiyi yaşama iade edecek ve burjuvazinin insnalıkdışılığına son verecek geleceği kendinde taşıdığını gördüğündendi; proleterya güçsüz olduğundan değil, güç olduğundandı...
Bedenin neşesi, estetiği ve erotizmi o kadar çok konuşuldu ve gösterildi ki mahallemizde; sömürülen, yaralanan ve acı çeken beden duyulmaz, görünmez oldu...
Marx’a bu güne mahsus, yani günün hiç de şiirsel olmayan hakikati karşısında bir epik sahne peydahlayıp, Nietzscheci bir eklenti yaparak Zerdüşt’e şunu söyletmek isterim: Gasp edilmiş kuvvetlerden güç devşiren kötüleri sevmem. Onlardan korkanları ve boyun eğenleri de sevmem. Ve fakat asıl tiksindiklerim onları sevenlerdir. Sevmediklerime, “Seni SEVMİYORUM” demeyi severim...
Doğrudur; eskil, büyük, derin, sinsi ve zalim korkularım var. Ve fakat bu, epik sahnelerde lirik meydan okumalarımı gölgelemedi hiç. Korkularım psişik akışlarda köpürse de, cüret huydur bende. Korkunun güçleri dalgalandırsa da tehdit bayrağını, bilirim ki kuvvetimin kudreti dostluktan, aşktan ve yaşamdan damıtılmıştır. Gasp edilmiş ve estetize edilmiş zaman ve emek kıyıcı/yırtıcı aygıtlara dönüştürülerek yaşamı dar ettiğinde, cesarettir dünyayı esnetecek olan yaşamı savunma sanatı. "Gerçeğin canı cehenneme" diyen gülüşümdeki hançerde beliren huydur cüret; felsefeden bilime, edebiyattan sanata ve de aşktan dostluğa bağlanmanın sanatıdır yaşamın esa(n)sı...
Doğrudur; hiç sevmediğim çok insan var. Ve fakat bu, genel olarak dünyayı, yaşamı ve birkaç nadir insanı sevmeye meyyal oluşumla çelişmez; aksine, bundan ötürüdür. Onları sevmem, çünkü onlarda yaşamı olumsuzlayan, değersiz ve anlamsız kılan, sakatlayan ve hasta eden güçler var. Onlara karşı tiksintim bozulmuş peynire ya da zehirli bir yemişe temas ettiğimde hissettiğim tiksintiyle aynı kaynaktan gelir. Kanseri, yangını, çürümüş şeyleri, bedenimize musallat olan çıbanları, kötü yazılmış kitapları, ağlak ya da bağıran şarkıları, sanatmış gibi yapan kitsch kültür nesnelerini sevmediğim gibi, sevmem onları da...
Doğrudur; çok sevdiğim birkaç insan var. Ve fakat bu, genel olarak İNSAN sevmez oluşumla çelişmez; aksine, ötüşür. Onları severim, çünkü onlarda bulduğum şey, İNSAN'ın eksik parçası. Onları bazı kitapları, bazı şarkıları, bazı filmleri, bazı resimleri, bazı kavramları sever gibi severim; insan oluşlarının bir kıymeti yok.
Ve zamanın kurucu bir güç olmadığını, aksine kurucu kuvvetleri aşındıran bozunum olduğunu bilerek şunu eklemek isterim ki Zaman (Kronos) bir gayya kuyusu. Goya ve Rubens onu çocuklarını yerken gösterdiler bize. Empresyonizmin filozofiye yakınsadığı nadir sanatçılardan İspanyol ressam Ulpiano Checa, "Zaman" adlı eserini 1916'da yapmıştı. Siyah atının üzerinde kanlı tırpanıyla önüne çıkan her şeyi yok etmektedir KÖR Kronos. Checa, zamanın bilgeliğiyle duyusuzluğunu birleştirip yaşlı bir adam olarak resmetmiş. Zamanın ölüm bahsindeki hünerini, zalim eşitleyiciliğini fısıldayan ve de "Zamanın etiği, zekâsı ve bilinci yoktur" diye de okunaklı olan bu resimde aynı zamanda bir Amok Koşucusu'dur Kronos; zamanın yok ediciliğini elindeki kanlı tırpanıyla söylemektedir.
E-Bülten
Bültenimize abone olun ve en yeni güncellemelerimizi doğrudan gelen kutunuza alın.
Yorum Bırakın