BARIŞ İÇİN ŞİİRLER... BETİKLER... DİZELER... / Enver Topaloğlu

  • Paylaş:
post-title

Enver Topaloğlu

HEP ŞİİR

envertopaloglu@gmail.com

 

BARIŞ İÇİN ŞİİRLER... BETİKLER... DİZELER...

Şiirin değişmez yasasıdır. Şiir barışa evet der. Evet diyor. Çünkü şairlerin vicdanı savaşı kabul etmez. Çünkü değişmez gerçek: Savaşlardan geriye daima üç ordu kalır: Sakatlar ordusu, yas tutanlar ordusu ve hırsızlar ordusu. Çünkü barışta oğullar babalarını, savaşta babalar oğullarını gömer.

Bugüne kadar sanatın, edebiyatın ve tabii ki şiirin her koşulda, her durumda önceliği barış olmuştur. Modern Türkçe şiir de tarihi boyunca barıştan yana, savaşın karşısında tavır almıştır.

Savaş kararını halklar vermez. Devletlerin politik kararları sonucu işlemeye başlayan bir “ölüm makinesi” ve sonuçlarını tarihten bildiğimiz bir felakettir savaş. Vicdana aykırı olan savaş karşıtlığı değil, savaş taraftarlığı ve savaş kışkırtıcılığıdır. Öte yandan, devletler her zaman barıştan çok savaş hazırlığı yapar. Her devletin savaş için ayırdığı büyük bir bütçesi, eğitip donattığı orduları, silahlı güçleri vardır. Ama devletler barış için iğneyle kuyu kazarlar; kısacası hiçbir şey yapmazlar. Niçin mi? Çünkü devlet, egemen güçlerden yana bir zor aygıtıdır. O nedenle belki de barışa evet diyenler, savaş karşıtı olanlar devletlerin hışmına uğramaktadır. Öte yandan barış söz konusu olduğunda şairlerin duyarlılığı hep en yüksek seviyede olmuştur. Hiçbir şair barış yanlısı olduğu, savaşa karşı çıktığı için maruz kaldığı devlet baskısı, şiddet, yıldırmalar,  engellemeler karşısında boyun eğmemiştir. Tarih ve hatıralar şairlerin savaşa ve savaş yanlısı politikalara karşı durmakta bir an bile tereddüt etmediklerinin kanıtlarıyla doludur.

Geçmiş kuşakların şairleri, barış konusunda onurlu bir miras bırakmışlardır. Yeni kuşaklar da barış konusunda devraldıkları mirasın hakkını vermiş, değerini bilmişlerdir. Asla mirasyedi olmamışlardır. Şairler diyoruz, ama konumuz gereği. Yoksa, genel olarak sanat barış yanlısıdır. Savaş kışkırtıcılığı sanatın hiçbir alanında ilgi ve itibar görmemiştir, görmez.

Rusya’nın tankıyla, topuyla, jetleriyle, bombalarıyla başlattığı Ukrayna’yı işgal savaşı, bütün savaşlar gibi yine içimizi yakıyor, kalbimizi sıkıştırıyor; umutsuzluğun, karamsarlığın, mutsuzluğun girdabına sürüklüyor. Başta Ukrayna halkı olmak üzere, Rusya coğrafyasının halkları ve elbette dünyanın bütün halkları adına endişeleniyoruz. Dünya için endişeleniyoruz. Dünyanın bütün canlıları için endişeleniyoruz. Dünyada yaşamın tehdit altında olması nedeniyle endişeleniyoruz. Bu durumda yıllar önce Refik Durbaş’ın şiirini hatırlıyoruz. Hatırlamak ne kelime, yaşıyoruz. Durbaş’ın şiirinde dile getirdiği duyguları, kaygıları duyuyor, yaşıyoruz.

Refik Durbaş’ın “Şiir Haklıdır, Şair de” başlıklı şiirinin tamamını meraklısı elbette bulup okuyacaktır. Biz bir bölümünü aktaracağız:

 

Televizyonun kumandasını kırdım

birinci sayfalarını da yırttım bütün gazetelerin

Savaşa tanık olmak istemiyorum

Göklerin yüzü yıldızların ışığıyla donatılmışken

kara karanlığın koynundayken yerlerin yüzü

napalm ve öfke, atom ve kin, ölüm ve bomba

yeryüzü ve gökyüzüne yağarken

televizyon ekranlarından

“Sevgili seyircisi” olmak istemiyorum televizyonların

 

Naklen yayında canlı bomba olmak istemiyorum

 

Çocuklar, yaşları bedenlerinden büyük

bedenleri yaşadıklarından küçük çocuklar

mermiler mermiler oyarken

ilikleri kurumuş kemiklerini

kamera olmak istemiyorum

 

Fotoğraf makinesi olmak istemiyorum

(…)

Döviz, borsa, faiz ve altın ne olacak

hayatları merminin hızından kısa çocuklar

ölümleri bombanın sesinden uzun kadınlar

kadınlar ve çocuklar ne olacak

“Gelişmelerle karşınızda” olmak istemiyorum

 

“Beni izlemeye devam edin” olmak istemiyorum

 

Ne demişti şair:

- Şiir unutmaz, “canlı yayın” yapsa da ölüm

çünkü haktır ve haklıdır şiir

akıllı silah, televizyonda “görüntü”,

gazetede “kaliteli haber” olmak istemiyorum

“Haber” de “Haberci” de olmak istemiyorum

 

Savaş istemiyorum.

 

Savaş insanlık suçu. Bu suç karşısında sessiz kalmak da ağır bir suç. Şairler bu suça ortak olmamışlardır, olmazlar.

Filistinli şair Mahmud Derviş’in “Şiir, bir savaş uçağını düşüremez, ama pilotunun düşüncelerini değiştirebilir” sözü, şiirin ve şairin savaş karşısında nasıl bir rol alabileceğine ışık tutar. Derviş’in sözünden hareketle ve de

“ne çok silah patlıyor dünyada / bir dize daha yaz şair / barışın değil savaşın sesi kesilsin” (Enver Topaloğlu) düşüncesinden yola çıkarak ulaşabildiğimiz şairlerden şiirler, betikler, dizeler istedik. Topladığımız şiirleri, betikleri, dizeleri yazının içinde paylaşarak söz uçar yazı kalır sözünün uyarısı doğrultusunda hem barışın sesini yükseltmeyi hem de tarihe not düşmeyi amaçladık.

Kısa süre içerisinde ulaştığımız Sezai Sarıoğlu, Fergun Özelli, Engin Turgut, Turgay Kantürk, Cem Uzungüneş, Tamer Gülbek, Ersin Tezcan, Sabahattin Umutlu, Emel İrtem, Gökçenur Ç, Levent Karataş, Hakan Keysan, Pelin Özer, Erol Özyiğit, Gökhan Arslan, Betül Dünder, Kadir Aydemir, Devrim Horlu, Duygu Kankaytsın, Naile Dire, Oğulcan Kütük çağrımıza gönderdikleri şiirler, betikler, dizelerle karşılık verdiler; kendilerine katkıları için teşekkür ediyoruz.

Zaten hiç geniş zamanı olmamış barış için dar zamanda topladığımız dizeleri “Barış hemen şimdi” diyerek paylaşıyoruz.

Savaşın korkunçluğuna dikkat çeken Fergun Özelli’nin “Diyalog” başlıklı şiirinden iki dize:

- söyle evlât ne istersin?

- gözlerimi komutanım!

Sezai Sarıoğlu’nun sesi Ahmet Oktay’ın “Bir Mendil Günün Göğsüne” başlıklı şiirine, o şiirdeki “Nar ayıklayan bir çocuk / Senin galibin. Yaşamı anlamak / Gerek. Çağı anlamak gerek. Ey” dizelerinin yankısına karışan “Vaziyetname” başlıklı şiir/metninden:

Devletlerin gittiği her yere dinler de savaşlar da gidiyor.

Barış’tan, aşklarımızdan başka gidecek yerimiz,

kendimizden başka geçmişimiz ve geleceğimiz yok...

 

Ne çok gülesim var ama dünya müsait değil...

 

DÜŞyalıların aşırılığa ihtiyacı var. Siz yanlış

anlamaya devam edin, en haşarı ve en aşırı

halimizdir Barış...

Rüzgâr çıktı, kuyruklarına takılmak için

ipini kıran sosyalist uçurtmaları arıyor çocuklar...

 

Engin Turgut, dizelerinde savaşa, savaşın yol açtığı yıkım ve kıyıma dikkat çekiyor:

Dünyanın önce ruhunu kopardılar

Sonra kafesinden söktüler kalbini

 

Şimdi siyah bir tabuttan başka neyiz ki biz?

 

Turgay Kantürk’ün “100 Küçük Şiir” adlı yeni dosyasında yer alan “Ağıt” şiirinden bir bölüm:

Uzanmış boylu boyunca barış

Uzanmış ağıtlar içinde

 

Alev alev kâğıtlar içimde...

 

Cem Uzungüneş’in Iraklı çocuklara ithaf ettiği ve altında 1997/2003 tarihi olan “Mayın” başlıklı şiirinden:

Eyvah buluttan bir zamana dalıp

bir mayına basacaklar.

Cırcır böcekleri sustu.

Arazi buğulanıyor.

 

Mor dağlar

birdirbir oynuyor.

 

Tamer Gülbek’in Milos Forman’a ithaf ettiği “Hair Gazeli” başlıklı şiirinden iki beyit:

Sanki dünya kanlı bir çorba içine bir beyaz tüy kaçmış gibi

Hüzün olsa gerektir bu tüyün adı bir güvercin uçmuş gibi

 

Çimenlerde sevgililer tedirgin, kalabalık mı kalabalık

Lekesiz nilüferler gereksiz bir belâya yelken açmış gibi

 

Ersin Tezcan da savaşa tepkisini şu dizelerle dile getiriyor:

Hayat bir yarış

Yaşadığımız yer bir karış

İstediğimiz barış

sana da yeter bana da

 

Sabahattin Umutlu’nun bir bölümünü alıntıladığımız şiirinin başlığı “Nadya”. Umutlu’nun savaşın korkunçluğunu, yok ediciliğini sergileyen dizeleri:

 

senin kardan heykellerin

rüzgârda uçuşan beden

bir de ölü sevgililer

ardından dökülen gözyaşı

sonra senin kağıtgönlün

sularda eriyip gidecek işte

kasırgadan saçların alev

bulutların üstünde

 

Savaş haber bültenlerinde, devletlerin raporlarında kaydedildiği, söz edildiği gibi sadece sayılar ve istatistikler değil. Emel İrtem’in “Hudutsuz” şiirindeki şu bölüm savaş nedir sorusunun karşılığı olarak okunabilir:

 

Bütün uzuvları parçalanmış bedenlerin

Sürüklendiği nehirdeyim yağmursuz çiçeksiz

Çürümek yıldızdan başlıyormuş öğrendim

Sönmesini bekliyorum bütün gecelerin

Ki bunca acıdan ve kandan tırnaklarıma kadar

Titreyerek bu savaşta çocuklardan önce

Bir hiç gibi karasevdasız şikâyetsiz

Ölmeliyim, ey Azrail, ey kör hırsız

Başka ne yapabilir mateme terk edilen bu kız.

 

Hakan Keysan’ın “Ne Güzel” başlıklı şiirinde militarizm eleştirisi öne çıkıyor:

Nereye doğru büyüyecek bu deli

Üniformalar içindeki bu ölüm seviciliği

 

Savaşın büyük kötülüklerinden biri de insanları göçe zorlaması. Gökçenur Ç.’nin, savaşın sebep olduğu “yersiz yurtsuzluğu” da vurgulayan “Ölümün Beyaz Düzlükleri” başlıklı şiirinden birkaç dize:

Burada duralım

dedin

 

Sınırları

her adımda

yer değiştiren

ölümün beyaz

düzlüklerindeyiz

 

Pelin Özer’in, “TEKYÜREK” başlıklı rap şiirinde hava kadar, su kadar yaşamsal olan barış için bir çığlık yükseliyor. Özer’in şiirinden bir bölüm:

VE hadi durma / Hemenşimdi / Tek hamlede / Birleş çoğal yüksel / Kapla / kâinatı / TEKGÖVDE / Aş alevi / Geç süzülüp / Karşısına / KÖTÜ’nün /

Bak dik dik / Gözlerine / Yüreğine / İliğine / Kemiğine / Şakağına /

Hücresine / Al hesabını / Ver sonsuza / TEKYÜREK / Ölmez tohum /

Yenidünya / Tepin bağır kıyamet / Yeniden / Silbaştan

 

Savaş kolay, zor olan barışı sağlamak, ama daha da zor olan barışı savunmak ve sürekli kılmak. Çünkü barış aynı zamanda duyarlılık ve farkındalıkla birlikte bir bilinç meselesi. Barış bilinci edinilmeden barışın sağlanması da, sürdürülmesi de zor.

Erol Özyiğit’in, “Küçük Asker İçin Barış Şiiri”nin dizeleri dikkati bu noktaya çekiyor:

savaş yazdım sildi silgim

barış yazdım çok yaşadı

 

Levent Karataş’ın barış için dizesi “yarınlara” yönelik. “Barış geldiğinde anneme bahçeli bir ev alacağım” diyor Karataş.

Savaş savaştır ve savaşın insanlığa, dünyaya, hayata katacağı bir iyilik yoktur. Savaşın savunmasız hedefleri arasında kadınlar ve çocuklar ilk sıralarda yer alır. Betül Dünder, dizelerinde bunu da kastederek sesleniyor annelere:

 

analar Savaş koymayın çocuklarınızın adını

bir gülün üstüne basmış gibi

cezalandırıyor çünkü onları ölüm

 

Gökhan Arslan’ın sıcağı üzerinde “Barış Makinesi” başlıklı şiirinde silahların patlamadığı, üzerine bombalar yağmadığı barış ve emek ortamını, o ortamda yer alan yapay ve hayati olan çevreyi betimleniyor:

bir kuru yük gemisinin makine dairesindeyim

burada dünya yok, sınırlar yok, bayraklar yok

(...)

denizin ortasında, bir kuru yük gemisinin makine dairesindeyim

burada suyun suya olan benzerliği var sadece

 

Bazen bir sözcük, bir dize sayfalar dolusu anlatının yerine geçebiliyor. Bir jest, bir mimik, kısa ama vurucu, çarpıcı bir bakışla bütün olup biten özetlenebiliyor. Savaş insanın başına gelebilecek büyük felaketlerden biri. Felaket netice itibarıyla her şeyi kaybetmekle sonuçlanır. Kadir Aydemir’in savaşın acı hatıralarıyla canlanan duyguları da aktaran “Gitme Vakti” başlıklı şiirinden bir bölüm:

Hiçbir şeyi unutmamıştı

savaşta kaybettiği parmağından başka.

(…)

Yağmur karanlığın taşını

soyuyordu. Pencerede kendini izleyen

kedinin gözlerine takılmıştı aklı.

Ve yer değiştirdiler

hiç kimse uyumadı

uyanmadı hiç kimse.

 

Duygu Kankaytsın’ın yeryüzü için bir şans isteyen dizeleri “Sen Neredesin, Ben Gülümü Dikmeye Gidiyorum” başlıklı şiirinden:

“Bir şans daha verilseydi yeryüzüne

Ağaçların hatırını sorarak başlardım

Onların ruhunda kendimi görür, çakılmazdım

Söyleyemediklerine”

 

Savaşın lanetlenmesine, kötülüklerinin teşhirine ve barışın sağlanmasına katkısı okyanusta bir damla bile olsa şair de, şiir de savaşa engel olmak için sesini yükseltmekten vazgeçmeyecektir. Devrim Horlu’nun savaşın dehşetini hatırlatmaya yönelik dizeleri “Çocuğun Gördüğü” başlıklı şiirden:

bunlardan bahsetmeyelim

bunlardan bahsetmeyelim

bunlardan bahsetmeyelim yeter

eski fotoğraflara, savaş alanlarına

taze mezarlara baksın

ne dediğimi merak edenler

 

Nedensiz şiir olmaz. Şairin ve şiirin bir nedeni de demirden sağanaklar altında kalmayacak bir dünyanın kurulması umududur. Naile Dire’nin, Sait Faik’in “Bir insanı sevmekle başlar her şey” (Bütün Eserleri s. 890) sözünü de çağrıştıran “Victor Gitti”’ başlıklı şiirinde savaşı durduracak, barışı sağlayacak sırrı fısıldıyor. Şiirden bir bölüm:

besmele çekince durmuyor kan

içim aşk, dışım savaş, elim bağ

nere gitsem hiç. varım yoğum bir benim

dudağımı ikiye bölerek öcünü al

herkesin çırılçıplak faşizminden

Savaşın birçok boyutu var elbette. Devletin hak ve özgürlükleri bastırması, Günlük hayatın kışla ortamına dönüştürülmesi de bir savaş halidir. Oğulcan Kütük “Topçu Taburu” başlıklı şiiri de bunu düşündürüyor. Kütük’ün şiirinden bir bölüm:

sağ baştan say, devlet biraz kabukludur ve ilkel

durmadan kuşatır yüceltir çünkü biraz ilkel

dolup boşaldıkça o akmaz denilen aktıkça ve saçıldıkça

sesini sırtında taşıyan bir asker üstüme devrilebilir

bir tabur halinde çıkabilirim o zaman dünyadan

bir tabur çıkabilir benden gövdeli ve ilkel

 

Barış elbette yalnızca savaş zamanı hatırlanacak bir gereklilik değil. Her an savunulmazsa kaybedilecek bir koşul, bir değer. Biraz da bu nedenle yinelemekten yorulmayacağımız hayati bir slogan: Barış hemen şimdi!

 

Resimler
E-Bülten

Bültenimize abone olun ve en yeni güncellemelerimizi doğrudan gelen kutunuza alın.

Yorum Bırakın