DOĞRUSAL ZAMANIN MI YOKSA DÖNGÜSEL ZAMANIN MI İÇİNDEYİZ? / Yeşim Ağaoğlu 

  • Paylaş:
post-title

Yeşim Ağaoğlu 

 

DOĞRUSAL ZAMANIN MI YOKSA DÖNGÜSEL ZAMANIN MI İÇİNDEYİZ?

Batılı ve Doğulu ülkelerin insanları arasında bilindiği üzere hayata bakış, düşünce, felsefe, yaşayış, vb. açısından birtakım farklılıklar vardır.

Bunu, günlük yaşamın çeşitli evrelerinde de anlayabilir ya da farkedebiliriz. Örneğin, bu anlamda özel bir örnek olduğunu düşündüğüm Türkiye’yi ve de özellikle benim de doğduğum ve yaşadığım şehir olan İstanbul’u ele alacak olursak; gerek coğrafi konumu gerekse kültürel açıdan Doğu ve Batı arasında kalan ve bu nedenle de iki kültürü de içinde barındırabilen bir şehir olduğundan ben de kendi adıma zaman zaman bir Batılı, zaman zaman ise bir Doğulu gibi olayları algılayıp değerlendirebiliyorum. Bu nedenle de aslında kendimi daha zengin ve şanslı sayıyorum.

Batılı ülkelerin insanları (örneğin, Avrupalılar ve Kuzey Amerikalılar) hayata ve olanlara çoğu zaman daha analitik bakarlarken doğulu ülkelerin insanları (buna Uzakdoğu da dahil) olaylara bütünsel            (holistik) bir açıdan yaklaşıyorlar diyebilirim.*

Ancak, bu farklılıklar sanıldığının aksine genetik (kalıtımsal) değil, sosyal, kültürel  ve çevresel faktörler nedeniyle böyledir. Yukarıda sözünü ettiğim ve daha önce yazmış olduğum yazımda bu farklılıklara daha çok sanat, resim, minyatür ve roman sanatı,vb. açısından değinmiştim. Şimdi ise, konuyu biraz da yaşamı algılayış, zaman kavramı, din ve felsefe açısından da ele almak istiyorum.

Yine kendimden örnek verecek olursam, üniversitede Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitimi aldım. Özellikle de Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi üzerinde yoğunlaşan bir bölümde okudum. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü gerek kuruluşu gerekse hocalarının aldığı eğitim açısından Arkeoloji Biliminde hayli ileri olan Alman ve Batılı bakış açısının (analitik) hakim olduğu bir bölüm ve alan. Elbette, ben de aldığım bu eğitim doğrultusunda (meslek olarak yapmasam bile  Tarih ve Arkeoloji bilimine ve medeniyetlere hocalarımdan öğrendiğim yöntemler ve bakış açılarıyla yaklaştım ve uygarlıkların Batılıların kabul ettiği bir bakış açısıyla daima yukarıya doğru (yani ileriye doğru) giden bir doğrusal çizgide ilerlediğini düşündüm ve bunu kabul ettim. Ta ki, yıllar önce yapmış olduğum bir Mısır seyahatine dek. Orada gördüklerim beni farklı bir düşünceye itti. Sonrasında da bununla ilgili okumalar yaptım ve gördüm ki, uygarlıklar düşündüğümüz gibi aslında doğrusal bir çizgide ilerlemiyor, yani aslında sanıldığı gibi medeniyetler daima ileriye doğru gitmiyor! Bir yerde bir kopuş olup (belki de zirvesini yaptıktan sonra) tekrar başa dönebiliyorlar diye düşünmeye başladım.

Aynı anda hem ileri (teknolojik açıdan da ileri) ya da gelecek diyebileceğimiz bir zamanı bugün şimdi yaşarken, geri kalmış, adeta geçmiş bir zaman diliminde de yaşayabiliyoruz. Bu düşüncelerin ışığında okumalar ve araştırmalar da yapınca gördüm ki, medeniyetler ve tüm evren adeta bir çember gibi ve başlangıç noktasına geri dönebiliyor. Hatta belki de, dünya üzerinde doğal döngüsünü tamamlayabilme şansına erişen tüm canlılar yaşamdan ayrılmadan önce yeniden ilk başlangıç zamanlarına yakın bir duruma gelip, ondan sonra bu dünyadan ayrılıyorlar.

Yaşlılığı da biraz bu açıdan düşünmeli, irdeleme belki de kimbilir. Hatta yine “topraktan geldik, toprağa gideceğiz” de döngüsel bakış açısıyla düşünülebilir. Uzun yaşayıp sağlığını yitiren, “muhtaç” duruma düşen birçok yaşlı da ölmeden önce neredeyse kimi açılardan bebeklik çağlarına geri dönebiliyorlar! “Tarihin tekerrürden ibaret olması”, yani yinelemelerden ibaret olması da böyledir. Bildiğimiz klasik anlamdaki yuvarlak, kadranlı akrep ve yelkovanlı saatler de ister istemez bu düşünce bağlamında döngüselliği (daireselliği), dijital saatler ise doğrusallığı (çizgiselliği) anımsatıyor bana. Hatta, çok iyi bildiğimiz atasözlerinden “tilkinin dönüp dolaşıp yine kürkçü dükkanına dönmesinin” de farklı bir anlamı olsa dahi belki bu açıdan da düşünebiliriz.

ZAMAN-FELSEFE

Konumuz bağlamında zaman kavramı elbette çok önemli. Şöyle ki,  arkaik toplumdan modern topluma birçok kültürde “zaman”a farklı şekillerde de olsa hep bir güç ve kutsiyet atfedilmiştir. Yani kendisinden başka her şeyi yok etme gücüne sahip olduğu gibi her şeyin var olmasını sağlayan da yine “zaman”dır. Özellikle henüz “Tanrı” düşüncesinin gelişmediği eski dönemlerde “zaman”ın tanrının görevini üstlendiği anlaşılmaktadır. Doğu toplumlarında günümüzde bile halk arasındaki kabullere göre dünyadaki her şeyden sorumlu olan “döngüsel zaman”ın sembolü durumundaki “felek”tir. Hatta kimi zaman “zalim felektir!” Dolayısıyla döngüsel zamanın doğa taklidi/benzeri zaman anlayışı da hep doğa yasalarıyla hareket eden halk inanışlarının doğmasını sağlamıştır. Öte yandan halk düşüncesinde “felek”e bağlı bir “kader” anlayışı vardır. Bu kader de feleğin altında onun yörüngesinde doğal bir yasanın sonucu olarak dönmektedir. Bir bakıma geçmişten tanıdığımız ulu şaman ruhunun yeniden doğuşu anlayışı tarihsel değil, doğanın döngüsel yasalarına uygun tasarımlar olup bu yasaların baskısından kurtulmanın da ilk yolu olmuştur.

Döngüsel zaman anlayışı, tarih boyunca bazı süreçlerin doğrudan tekrar etmesi ve sebep ve sonuç ilişkilerinin bir şekilde aynı doğrultuda olması döngüsel zaman anlayışının en olağan yoludur. Döngüsel zaman anlayışında sebep ve sonuçların bir daire içinde yer alması söz konusudur.

Doğrusal zaman anlayışında ise, daima ileriye doğru akan bir zaman kavramı ve tekrar etmez bir düzenden ve her an yeni şeylerin gerçekleşmesine bağlı bir anlayıştan bahsedilmektedir. Doğrusal zaman anlayışında döngüsel zaman anlayışında olduğu gibi olayların çok boyutluluğu ele alınmaz. Olaylar tek boyutlu olarak belli bir eksende değerlendirilmektedir. Bu da döngüsel ve doğrusal zaman anlayışında farkların oluşmasını sağlar.

Doğrusal zaman ve Döngüsel-Devirli zaman : Örneğin, Hintlilerde devirli zaman anlayışı vardır. Herşey bir devinim, tekrar içindedir. Eğer bir şey bir daire şeklinde hareketine devam ederse o şey sonsuza kadar hareketine devam eder. Tıpkı dünyamızın kendi yörüngesinde dönmesi gibi. Bu görüşü antik çağın en önemli düşünürlerinden biri olan Aristoteles'te de görmek olanaklıdır: Ona göre, zaman ve evren her zaman vardı ve varolacaktır. Augustmus'un düşüncesinde zaman doğrusaldır. Bir başlangıç vardır ve bu yüzden bir sonda olacaktır. Bir an bile, tekrar edilmekten acizdir. Bir yerden geldik ve bir yere gidiyoruz. Başlangıcın bir çeşit başı vardır ve sonunda bir çeşit sonu olacaktır. Zamanın anlaşılması zordur. Zamanın anlaşılmasının kolaylaştırılması doğrusal zamanla olur, devirli zamanla değil.

Eğer olsaydı, tarih önemini kaybedecekti; çünkü tarih bir tekrar olacaktı. Doğrusal zaman da tekrar veya tekerrür söz konusu değildir. Hiç bir şey tekrar değildir. St. Augustinus kutsal planın (düzenin) kendini tamamlayacağına inanır.

Filozoflara göre hakikat zihinde saklıdır. Bu yüzden zorunlu ve hakikat sonsuz ve ölümsüz ruhdadır. Kutsal idrak sonsuzdur. Tanrı'nın dışında hiçbirşey sonsuz değildir. Aristoteles'e göre, zamanın şu anı, bütün zamanda değişmeden kalır. Fakat buna karşılık, zaman ve sonsuzluk aynı şey değildir. Sonsuzluk aynı zamanda bütündür. Zaman önce ve sonraya sahiptir. St. Thomas'a göre, sonsuzluk ve bu anlık bütünlük olmasına karşın zaman böyle değildir. Sonsuzluk durağan varoluşu ölçerken, zaman hareketi ölçer. Zaman, sadece hareketi ölçmez, fakat o doğal hareket halinde olanı da verir ve gerçekte hareketin içinde değildir. Sonuç olarak, zaman algısı insana ait olup dünyevi bir süreçtir. Einstein’ın izafiyet yani görecelik teorisini de bu bağlamda düşünebiliriz.

DİN

Konuya biraz da dinsel yani inançlar düzleminde yaklaşacak olursak. Eski dünyadaki önemli değişimlerden biri, tek tanrılı dinlerin medeniyetleri etkilemesidir. Tek Tanrılı dinlere baktığımız zaman doğrusallığın  ön planda olduğunu görüyoruz. O güne kadar belirli bir döngüselliğe sahip olan tarih, artık özellikle Hristiyanlığın da etkisiyle ikinci bir zaman anlayışı olarak doğrusal zaman anlayışını benimsemiştir. Bu anlayışa göre, tarihsel süreç belli bir başlangıca sahiptir ve kıyamete kadar sürecektir. Dolayısıyla geçmiş ve gelecek birbiriyle bağlantılı hale gelmiştir. Bu süreç, Tanrı tarafından bilindiği için asla rastlantısal değildir. Bu nedenle tarih, döngüsel zaman anlayışının aksine, tekrar etmeyen bir süreçtir.Günümüzde hala geçerli olan ilerlemeci tarih görüşü, dini merkezli doğrusal tarih anlayışının, dini unsurlardan arındırılmış ve laikleştirilmiş şeklidir. Bu tarih anlayışına göre, tarihte ortaya çıkan her olay tektir, olaylar peş peşe geleceğe doğru akmaktadır ve tarihin akışındaki her aşama bir öncekine göre daha gelişmiştir.

Döngüsel zaman anlayışında başlangıç ve bitişin bir önemi yoktur. Ahiret, cennet, cehennem gibi kavramlar bulunmaz. Herkes doğar, büyür, ölür ve yeniden doğar. Bu inanış jainizm, budizm, Hinduizm vb. gibi inanışlarda yer edinmiştir. Döngüsel zaman anlayışında ise başlangıç, bitiş gibi kavramların bir değeri yoktur. Yaşam doğum, yaşama ve ölüm döngüsü halinde kendini tekrarlar. Yani reenkarnasyon inancı vardır. Döngüsel zaman anlayışına göre her canlı doğar, büyür, ölür ve yeniden doğar. Tek tanrılı dinlerde görüldüğü anlamda ölümden sonra yaşam diye bir şey yoktur; çünkü ölen yeniden bu hayatta bulacaktır kendini. Jainizm, budizm, hinduizm gibi inanışlar, döngüsel zaman anlayışına sahiptir.

Doğrusal zamanda her iki ucu da sonsuza uzanan bir zaman doğrusu hayal edilir. Bulunulan noktadan geriye gitmek mümkün değildir. 80’li yıllarda çevrilmiş ünlü bir Holywood yapımı olan yani Batılı bir yapım olan  “back to the future” geleceğe dönüş filmini de döngüsel inanışa göre değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum! Aslında, birçok Holywood yapımı fantastik film Doğulu bakış açısınından izler de taşımaktadır.

Döngüsel anlayışa göre zaman, rastlantısal olup başlangıcı ve sonu belli değildir. Doğrusal anlayışa göre ise tarihsel süreç belli bir başlangıca sahiptir ve kıyamete kadar sürecektir.

Döngüsel anlayışta tarih sürekli olarak tekrar etmektedir. Doğrusal anlayışa göre ise tarih tekrar etmeyen bir süreçtir.

Entropi : Hem doğada, hem de sosyal dünyada geçerli bir yasa. Bu yasaya göre düzen içeren her şey, zaman bağlamında sonludur… Dahası her düzen, yaptıkları ettikleriyle kendi sonunu hazırlar.

Tam bu noktada, bizi yol ayrımına getiren şu soruyu sormak gerek. Eğer zaman doğrusal ise; Entropinin varacağı yer, nihai ve geri dönülmez bir düzensizlik veya diğer deyişle, mutlak bir son olacaktır. Bu bir tür büyük kıyamet… Ve seçim hakkı bulunmayan, müdahale edilemez şey, belki de kader...

Yok eğer zaman döngüsel ise; Bu durumda her düzensizlikten yeni bir düzen doğacak ve bu, sonsuza dek tekrar edecektir. Bir tür, tekrar eden mini kıyametler ve her daim gerçekleşen yeni başlangıçlar gibi. Ancak bu yaklaşım doğru ise, doğrusal yaklaşımdan farklı olarak, önümüzdeki olası gelecekler arasından seçim yapabileceğimiz anlamında, biz insanlara bahşedilmiş bir fırsat var demektir.

“İnanç” temelindeki zaman tanımı zamanı ‘Döngüsel Zaman’ yani ‘tekrarlayan’ bir süreç olarak; akıl (buna bilinç demek de mümkün) temelindeki zaman tanımı ise, zamanı ‘geçmiş-şimdi-gelecek’ akışında ilerleyen lineer bir süreç olarak (Doğrusal Zaman) kavramlaştırıyor. ’Döngüsel Zaman’ çok genel anlamda hayatın (ve tarihin) bir tekerrürden ibaret olduğunu, olayların birbirlerini tekrarlayan bir döngüsellik içinde cereyan ettiğini öngörürken, bu süreç içerisinde insanın iradesinden bağımsız ya da insan iradesinin son kertede boyun eğmek zorunda kaldığı büyük iradenin (Tanrısal İrade) varlığını öne çıkarıyor. Bu kavramlaştırmanın, Tanrı nefesi ile başlayan varlığımızın yine Tanrıda sonlanması şeklinde cereyan eden tekerrürünün ilâhi zemindeki karşılığı ile, yine aynı kavramlaştırmanın seküler alandaki ‘tarih bir tekerrürden ibarettir’ saptamasının döngüsellik temelinde buluşması, ilâhi olanla seküler olanın birbiriyle örtüştüğü (ya da birbirini tamamladığı) ortak bir anlam ve zihniyet haritası oluşturuyor. ’Doğrusal Zaman’ kavramlaştırmasında ise ‘geçmiş-şimdi-gelecek’ akışında lineer bir çizgide ileriye doğru akan zaman anlayışı, insanın varoluşunu ilâhi zeminde maddi temelli evrimsel bir mantıkla izah ederken, seküler alanda ise sürekli ileriye doğru akan bir ‘değişim’ ve ‘dönüşüm’ü esas alıyor ve insanın iradesini (aklı) Tanrı iradesi karşısında bağımsızlaştırarak kendisi için bir güç olarak işlevselleştiriyor.

MEVLEVİLİKTE SEMA VE DÖNGÜSELLİK

Mevlana, önemli bir İslam yorumcusudur. İslam ahlakını, felsefesini ve inancını bütün dünyaya, bütün insanlık âlemine, en anlaşılır bir biçimde yorumlamıştır. Öğretileri, şiir, müzik ve sema ile uygulamaya dönüşmüştür. Bu üç unsur, özellikle sema töreni, Hz. Mevlana ilhamıyla Türk tarihinin, geleneklerinin, inançlarının bir parçasıdır. Fakat bugün o da kaçınılmaz bir şekilde turistik bir portreye dâhil olmuştur. Geçen yıllar Mevlana öğretisindeki özgün motifleri farklılaştırmıştır.

Sema törenini incelemeye “sema” nın sözlük anlamıyla başlamak yerinde olacaktır. “Sema” ve “sima” işitmek, güzel ve iyi şöhret, anılış anlamına gelir. Terim olarak musiki nağmelerini dinlemeye, dinlerken vecde gelip harekette bulunmaya, kendinden geçmeye, dönmeye denmiştir.

İlkel toplumlarda dini nitelikte olan musiki ve raks toplumdaki ilerlemelerle birlikte iki tarza bölünmeye başlamış, bir yanda dini musiki teknik ve estetik bakımdan kurallaşmaya, öbür yandan da dinle ilgisi olmayan, daha çok dünyevi duyguları kamçılayan bir şekle bürünmüştür.

Aslında dönerek raks etmek en eski toplumlardan beri vardı ve raks bütünüyle bir ritüel biçimiydi ama İslam geleneklerine Mevlana ile girdi.

Ezoterik öğretilerde “Bir” her şeyin kaynağıdır ve merkezdir. Evrende kendi yörüngesinde dönen bütün varlıkların, birbirlerine çarpmadan sağladıkları uyum, bu “Bir” den kaynaklanır. Bu “varlık birliği” felsefesinin İslam’daki en çarpıcı pratiklerinden biri Mevlevilik’ teki “Sema” törenidir.

“Eğer bir atomu, kesersen, ortasından bir güneş ve güneş etrafında da durmadan dönen gezegenler görürsün.” der Mevlana. Evrendeki en küçük âlemden en geniş âleme kadar her şeyin sürekli dönme eylemi içinde olduğunu açıklar. Mevlana’ya göre önemli olan, bu bütün içerisinde insanın kendi gerçeğini araması, uyanması ve hakikate yani Bir’e yükselmesidir.

Mevlana;  “Gerçek varlığınızın çevresinde dönün” sözüyle bunu en güzel biçimde özetler.

Ezoterik felsefelerde evrende tezahür etmiş her varlık bütünün bir parçasıdır ve bütün gibi bu parçalar da aynı iradeye tabidir. Bu irade ancak gerçek bir istek yani aşkla bir form kazanır. Bu form ise zekânın ürünüdür.

Mevlana’ya göre mikro kozmos olan insanoğlu üç unsurdan oluşur:

Ruh (öz, enerji, hareket, sema), akıl (zekâ, bilgi, olgunluk…) ve aşk (duygu, şiir, musiki…) sürekli bir döngüsellik içinde bulunan makro kozmos ile mikro kozmos olan insanın ilişkisi eylemsel düzeyde sema ile kurulurken, aynı ahenk ve düzen evrenin ahenk ve uyumunu sessel düzeyde ifade eden musiki ile tamamlanır. Şiir ise aynı uyum ve ahengin sözel ifadesini taşır.

Kaynaklar, Mevlana’nın herhangi bir kurala bağlı olmadan, vecde geldiği her zaman, istediği her yerde sema ettiğini bildiriyor. Sema, bireysel bir eylem biçimi olmaktan çıkıp kuralları saptanmış bir grup aktivitesi haline Mevlana’nın oğlu Sultan Veled döneminde gelmeye başlamıştır. 1460’larda Sultan Veled ’in üçüncü kuşak torunlarından Pir Adil Çelebi zamanında ise resmi olarak mevlevi ayininin bir parçası olmuştur.

Mevleviler bu kurala bağlanmış sema törenini üç aşamaya, daha doğrusu düzeye ayırırlar : Bunlardan birincisi “Doğal Sema” dır. Bu sazla, sözle, raksla hem dönenleri, hem seyredenleri derin bir coşkuya götüren bir düzeydir. İkinci düzey “Ruhani Sema” dır. “Ruhani Sema” tasavvuf yolunda olgunlaşmış kişilerin içinde tanrısal sırların doğmasını ve oluşması sağlayan semadır.

Mistik olan kişinin yani “Velinin” ulaştığı ve tanrısal sırlarla yaşayanların “Sema” sı ise “Rabbani Sema” olarak adlandırılır.

EDEBİYAT

Edebiyatta Doğrusal Zaman ve Farklı Zaman Kullanma Yöntemleri

Zaman dinamik bir olgudur, daima bir devinim içindedir. Bu nedenle de imge, çağa ve sanatçıya göre farklılık gösterir, bu şiirde de böyledir.  Şiirin aslında bir başlangıcı ve sonu yoktur. Bu nedenle de, şiirin döngüsel zamanı kullandığını söyleyebiliriz sanırım. Çoğunlukla şiirde bir zaman ayırımı yoktur ve şimdiki zamana işaret eder daha çok. Şiirde sözü edilen ya da algılanan zaman şimdiki zamandır.

Konuya biraz da edebiyat açısından bakalım isterim.

Doğrusal Zaman, edebiyat açısından ironik bir kavram olarak tanımlanabilir, çünkü bu kavrama genellikle zamanı doğrusal bir şekilde kullanmayan eserleri incelerken ihtiyaç duyarız. Bu nedenle, “doğrusal zaman”dan bahsederken, yalnızca bu kavramın ne ifade ettiğini açıklamak yeterli olmayacaktır: Aynı zamanda bunun alternatiflerinin ne olduğu da bir ölçüde irdelenmelidir.
 
Özellikle geleneksel edebiyat eserlerinde veya "serim-düğüm-çözüm" yapısını takip eden öykü ve romanlarda, zaman genellikle kronolojik bir şekilde ilerler. Anlatı, tarih ve saat açısından ilk gerçekleşen olay ile başlar ve son gerçekleşen olay ile sonuçlanır. Siz sayfaları çevirdikçe, zaman da düz bir doğru gibi, ileriye doğru akar.

Zaman kullanımı, bizim için “doğal” ve “mantıklı” gözükse de, tüm edebiyat eserleri bu zaman yapısını kullanmaz. Yazının başında değindiğimiz tuhaf durum da bu noktada ortaya çıkar: Bir eserde duygusal zaman kullanılıyorsa, çoğu zaman bunu özellikle ifade etmeye ihtiyaç duymayız. Ancak, doğrusal zaman kullanılmıyorsa, bu durumu belirtmek son derece önemli bir hale gelir.

Peki, doğrusal zaman kullanmayan eserler anlattıkları öyküyü okuyucuya nasıl sunarlar? Bu, teorik bir yazı üzerinden sorulduğunda biraz kafa karıştırıcı olabilir, ancak günümüzde hem roman ve öykülerde, hem de dizi ve filmlerde “doğrusal olmayan” anlatı yöntemleri çok sık kullanılmaktadır.

Bazı öykülerde, yaşanan olaylar “serim–düğüm–çözüm” yapısıyla ve kronolojik olarak ilerlemez, olayların ortasında belirlenen bir noktadan okuyucuya sunulur.

Öykü ortadan başlar, “Flashback” ve “Flashforward” teknikleri kullanılır.

Bazı durumlarda, öyküyü ortadan başlatma mantığı korunur, ancak yazar daha önceden yaşanan olayları da okuyucuya ulaştırmak ister. 

Flashback, yani olayları bölüp geçmişten bir kesit sunmak ve Flashforward, yani olayları bölüp gelecekten bir kesit sunmak, zaman açısından doğrusal olmayan anlatılarda en sık kullanılan yöntemler arasındadır.

Öykü, “Zaman” üzerinden değil, “Bakış Açıları” üzerinden ilerler.

Yine sık kullanılan bir özellik, anlatının “ilerletici” unsuru olarak zaman yerine farklı bakış açılarını kullanmaktır. Böyle bir durumda, olaylar yaşandıkları zaman üzerinden değil, bu olayları yaşayan  karakterler üzerinden ilerler.

Böylece, yazar üç farklı noktada aynı zamanı farklı bakış açıları ile ele almış olur. Bu durumda da zamanın doğrusal olduğunu söylemek mümkün değildir, çünkü yazar tek bir zaman akışını takip etmek yerine, aynı noktaya tekrar tekrar dönüp öyküyü bu bakış açıları üzerinden kurgulamıştır.

“Döngüsel Zaman” özellikle modern edebiyat eserlerinde kullanılan bir zaman mantığı da, öyküyü “doğrusal” değil, “döngüsel” bir şekilde ele almaktır. Burada öykü, düz bir çizgi gibi ilerlemez, dönüp dolaşıp başladığı noktada sona erer.

İnsan Hafızası Taklit Edilmeye Çalışılır.

Özellikle bellek, anı ve insan beyninin çalışma mantığı gibi kavramlara önem veren eserlerde, yazarlar olayları bir insanın anımsadıklarına dayandırarak yazabilir. Belleğimiz; edebiyatta zaman zaman görülebildiği gibi, kusursuz değildir. Bazı olayları “yanlış” anımsarız, anımsıdıklarımızı ise farklı şekillerde yorumlarız, bizi üzen anıları belleğimizin derinlerine gömmeye çalışırız.

SONUÇ

Döngüsel zaman anlayışı, tarih boyunca bazı süreçlerin doğrudan tekrar etmesi ve neden ve sonuçların bir şekilde aynı eksende olması döngüsel zaman anlayışının en çıkar yoludur. Döngüsel zaman anlayışında neden ve sonuçların bir daire içinde yer alması söz konusudur.

Zamanın günlük yaşamımızdaki algısı çoğunlukla şimdiki zamandır. Bizler şimdiki zamanı yaşadığımız anlardan ibaret sayarız. Şimdiki zamanın da bir belleği yani, geçmişi vardır. Dolayısıyla geleceği de olacaktır.

Doğrusal zaman anlayışında daima ileriye doğru akan bir zaman kavramı ve tekrar etmez bir düzenden ve her an yeni şeylerin gerçekleşmesine bağlı bir anlayıştan bahsedilmektedir. Doğrusal zaman anlayışında döngüsel zaman anlayışında olduğu gibi olayların çok boyutluluğu ele alınmaz. Olaylar tek boyutlu olarak belli bir doğrultuda değerlendirilmektedir. Bu da döngüsel ve doğrusal zaman anlayışında farkların oluşmasını sağlar.

Döngüsel zamanın başı, sonu belli değildir. Döngüsel zamanda tarih sürekli olarak tekrar etmektedir. Geçmişin bugün ve yarınla nedensel bir bağlantısı yoktur.

Türkiye’de yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu tek Tanrılı dinlere ağırlıklı olarak da İslamiyet’e inanmakla birlikte aslında Şamanizimden gelen döngüsel anlayış da biz farkında olmasak bile günlük yaşamımızın, kültürümüzün içinde bizimle birlikte yaşamaktadır.

Buraya dek değindiklerimizi kısaca şöyle noktalamak istiyorum. Geçmiş, şimdi  ve gelecek aynı anda, aynı zaman diliminde yaşanıyor mu yaşanabilir mi? Bana sorarsanız kesinlikle evet! Örneğin, Cemal Süreya’nın “siz, saatleri” isimli mensur şiirinde olduğu gibi. “Aylar birbirinin içinden yürüyebilir. Ağustos da bile Mart’a gönderme vardır.” da olduğu gibi.

Örneğin,  son zamanlarda gündemimize giren ”Metaverse” , kısaca sanal evren diyebileceğimiz bir olgu var. Bu sanal evrende zamansal ve boyutsal yolculuklar yapılabilecek. Bizler fiziksel olarak bulunduğumuz yerden ayrılmadan şimdilik özel bir gözlük yardımıyla tıpkı gerçekmişçesine birtakım deneyimler yaşayabileceğiz. Örneğin, dünyanın bir ucuna seyahatler yapabilecek, dünyaca tanınmış bir insanın ev partisine gidebilecek, hatta ölmüş bir yakınımızı görüp, dokunup onunla konuşmayı bile deneyimleyebileceğiz anlatılanlara göre. Böylelikle, tüm bu yazının içeriği bağlamında düşünürsek yeni bir zaman ve gerçeklik açısından da farklı bir açılım olacak bu sanal evren. Bu da da belki gelecek yazının konusu olarak ayrıca ele almalı ne dersiniz?

 

*bu konuya daha ayrıntılı olarak Gösteri Dergisi’nin Ekim-Aralık 2020 sayısında yayınlanan yazımda değinmiştim.

 

KAYNAKLAR

2019 - Ekber ENVERİ - https://doi.org

https://atif.sobiad.com

http://dusundurensozler.blogspot.com

http://www.feniksdergi.org/mevlevilikte-sema/

 

 

Resimler
E-Bülten

Bültenimize abone olun ve en yeni güncellemelerimizi doğrudan gelen kutunuza alın.

Yorum Bırakın