Bora Ercan
CELLADINIZI NASIL İSTERSİNİZ, SARIŞIN MI ESMER Mİ?
Tamamen zıt kişiliklerde, birbirleriyle anlaşamayan, aralarında sürekli çatışan, birbirine mahkum Siyam ikizleri gibidir politikacılar ya da mitolojik varlıklar misali üç, dört, beş başlı… Üç başlı tanrı tek bir tanrının farklı yönlere ve işlevlere bakan halidir, birbiriyle çatışmayan uyum içinde, fakat burada birbirleriyle aynı bedende olamayan sürekli kendi aralarında saflar değiştirerek çatışan ve sonunda bedeni gittikçe yıpranan, yaralanan, hatta organ kaybına uğrayan bir varlık söz konusu siyaset düzleminde. Dolayısıyla üzerinde durduğumuz temel beden Gaia’dan başlayarak tüm bir ekosistem etkileniyor bu kavgalardan. Bombalar atıldığında ölen insan sayısı biliniyor ancak ölen hayvan sayısı ne? Bir baş zafer naraları atıyor, diğer baş acı içinde kıvranmakta.
Nasıl da gönüllü herkes celladını seçmeye. Doğru tabii seçim hakkı var artık, demokrasi gereği. Bir zamanlar infazdan sonra uzak adalara yerleştirilirdi cellatlar aileleriyle birlikte. Evet aileleri vardı onların da. Çocuklarını hangi elleriyle severlerdi bilinmez. Kalem kıran yargıçları gibi, bomba emri veren komutanlar gibi. Fakat çok ünlü cellatlar da vardı mesela William Marwood. İngiliz Kraliyet celladı. Toplam bilinen infazı 176. Fakat kendisi aynı zamanda bir mucit. Öldürme teknikleri bilimcisi. Daha acısız ve ani ölümü oluşturan longdrop tekniğinin geliştirmiş 1872’de. Asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl, sözünün bundan kaynaklandığı söylenir. Tartıştığımız nokta drop’un nasıl olacağı: longdrop mu yoksa shortdrop mu? Yani ipin düğümünün nereye atılacağı çok önemli. Ne kadar acılı olacak bu iş!
İçiniz kıyıldı değil mi? Oysa ip imgesi İngiliz dilinde ve birçok kültürde oldukça olumlu bir imgedir. Bir araya gelmeyi, birbirine bağlanmayı, ortaklığı çağrıştırır. Faşizm kelimesiyse bir sopanın etrafında birbirine düğümlenen ipler demektir. İnsan bedenini derinin altından saran 'fasya' ile aynı kökten... İpleri birbirine bağlarsanız kolay çözersiniz, düğümlerseniz çözemezsiniz. Nesnelerin bir günahı yok, onların nasıl kullanıldıkları önemli. Ellerimizin de bir günahı yok. Sevgilimizin saçını mı okşuyoruz ellerimizle, yoksa insan mı öldürüyoruz; zeytin mi topluyoruz yoksa kirli paraları mı sayıyoruz?
‘Post truth’ için bir Türkçe karşılık aranıyor ‘Hakikat Sonrası’ mı, ‘Gerçeklik Ötesi’ mi? Ya da savaşın neresindeyiz, öncesi mi, sonrası mı, ötesi mi? Savaş bir gerçeklik değil mi: Sıcağı soğuğuyla… TV’lerde uzman görünümlü olmaya çalışan zevat amiral battı oynuyor sanki önlerindeki renkli haritalarda. Savaşın sarışını mıyız, esmeri mi, kumralı mı? Ah bir de siyahisi olmak var bu işin. Nasıl ırkçıyız, kendimizin bile farkında olmayacağı kadar.
Hakikati kuran bizden başkası değil, yalanlara inanan, onları çoğaltan ve sonra kaygı içinde kıvranan. Sarılacak bir çubuk arayan iplerden başka ne olduğumuz önemli? Çözümse ne çubukta ne de düğüm olmakta, çözüm boğulmakta olan birine atılan ip olmakta.
E-Bülten
Bültenimize abone olun ve en yeni güncellemelerimizi doğrudan gelen kutunuza alın.
Yorum Bırakın