HANSEL VE GRETEL MASALININ ERİL TARİHİ / Volkan Kahyalar - Asya Kahyalar

Volkan Kahyalar - Asya Kahyalar

HANSEL VE GRETEL MASALININ ERİL TARİHİ

Birçok peri masalında yamyamlık çokça görülür. Mesela, Jack ve Fasulye Sırığı masalında insan yiyen devler var iken, Pamuk Prenses'in orijinal versiyonunda, Pamuk Prenses’in öz annesi olan kötü kraliçe, aslında Pamuk Prenses’in kalbini tuzlayıp yemek istiyor. Ya da Ardıç Ağacı hikâyesinde olduğu gibi; bir üvey annenin üvey oğlunu öldürdüğünü, onu pişirdiğini ve babasını onunla beslediğini anlatan daha karanlık hikâyeler de bulunuyor.

Peki ya Hansel ve Gretel?

Almanya’da kullanılan Hans (-el, yüksek ihtimalle çoğaltma eki olarak kullanılıyor) isminin, Türkiye’de duymaya alışık olduğumuz tipik Ahmet ismi gibi, sık kullanıldığı biliniyor. Gretel ise, inci anlamına gelmekle beraber, aslında hikâyede “açılmamış” kelimesini de yanına alıp “inci gibi bakir” anlamı taşımakta.

Hansel ve Gretel, sözlü halk anlatılarında “küçük üvey kardeş ve küçük üvey kız kardeş” olarak da geçer. Bu halka ait bir sözlü masal olduğu için, hikâyedeki karakterlerin isimsiz olabileceğini düşündürüyor. Yine Antoinette Bon tarafından derlenen bir Fransız peri masalı olan “Kayıp Çocuklar” ve Madame d'Aulnoy’nin derlediği peri masallarından biri olan “Finette Cendron” masallarıyla benzerliği bulunmakta. Ama özellikle Grimm Kardeşler’in 1810 el yazmasında Hansel ve Gretel karakterleri ortaya çıktı. Daha da önemlisi Wilhelm’ın eşi Henriette Dorothea Wild’ın kütüphanesinde, Hansel ve Gretel’e ait daha eski bir koleksiyon yer alıyordu. İtalyan yazar Giambattista Basile tarafından 1634’te “Pentamaroni” (Masalların Masalı) adlı derlemesinde yayımlanan “Ninnillo ve Nennella” adlı hikâye, Grimm Kardeşler’e ilham oldu. Henriette Dorothea Wild, Almanya’da büyümesine rağmen Fransız kökenliydi. Ve elbette Hansel ve Gretel hikâyesi, 17.yüzyıl Fransa’sında Charles Perrault tarafından yazılan, “Geçmiş Zamandan Hikâyeler ve Masallar” adlı edebî peri masalları koleksiyonunda anlatılardan biri olan “Parmak Çocuk”[1] (1628-1703) ile epey benzerlikler taşıyordu. Halk masalları oldukları için hikâyelerin tamamının veya bir kısmının birbirleriyle benzerlik taşıması, tarihsel olarak büyük kitleleri etkileyen ortak olayların yaşanmasından kaynaklanıyor.

Perrault’un, Basille’nin ve Grimm Kardeşler’in bu hikâyelerini birbirinden ayıran noktalara bakacak olursak; duvarları ekmekten ve çatısı kekten yapılmış eve eklemeler yaptılar. En önemli farklardan biri; Perruault’da bir erkek dev bulunurken, Grimm Kardeşler’de bunun yerini dişi bir cadının almasıydı. Grimm Kardeşler, anneyi katil ebeveyn olarak gösterdi.

Hansel ve Gretel, 1812’de Grimm Kardeşler’in ilk baskısı olan “Çocuk ve Aile Masalları” adlı koleksiyonlarında yayımlandı. 1812’deki ilk baskı ile 1857’deki son baskı arasında bazı farklılıklar vardı. Öz anne karakterinden üvey anne karakterine geçiş dördüncü baskıda gerçekleşti. Eğer gerçek anne, temelde böyle kötü olsaydı, çekirdek aile imajına zarar verecekti. Toplumsal olarak üvey anneye karşı önyargılarımız olduğu için bu hikâyeye üvey anne daha uygun olarak görüldü. Viktorya Çağı yasaklarının ve Grimm Kardeşler’in tutucu yönlerinin bu geçişte önemli etkileri vardı. Bunlara ek olarak, bu hikâyede anne ile baba aldıkları bir kararla çocukları ormana terk ediyor; çocukların açlıktan ölmelerini izlemektense vahşi hayvanlar tarafından öldürülmelerinin daha iyi olacağını düşünüyor.

18. ve 19.yüzyıla gelindiğinde, Almanya’da birden fazla kıtlık yaşandı. 1708-1711 yılları arasında açlık ve hastalık nedeniyle büyük bir nüfus kaybı oldu. Bunun üzerine 1771-72’de başka bir kıtlık daha yaşandı. Grimm kardeşler, 1785-86’da doğdukları için bu kayıpların kalıcı etkilerini görmüş olabilir ya da bu olaya tanık olan daha yaşlı insanlarla karşılaşmış ve onlarla konuşarak yaşananları öğrenmiş olabilirler. Bu dönemdeki kıtlığın gerçeklerinden biri, yeterli yiyecek olmadığı için çocukların terk edilebileceği ve hatta öldürülebileceğiydi. Bazıları, ailenin bir bütün olarak hayatta kalmasını sağlamaya yardımcı olduklarına inanarak, bu ölümleri haklı çıkarmaya çalıştı. 18.yüzyılın ikinci yarısında annelerin hamileliklerini bildirmemeleri yasa dışıydı ve diğer tüm bireyler, şüpheli gebelikleri bildirmekle yükümlüydü. Birçok kadın hayatta kalmak için hamileliklerini gizlemek zorunda kaldı. Bu süre zarfında, “yoksulluk, kadınların bebeklerini sakladıkları için cezalandırma korkusu ve sosyal utanç korkusu” kadınlar üzerinde büyük bir depresyona yol açtı. Asıl ilginç olan; bebek hem annesi hem de babası tarafından öldürülse de, suçlanan sadece anneler oluyordu. Bir kadını evlilik dışı hamile bırakan ve aileyi terk eden erkekler de genellikle aklanıyorlardı. Bu açıdan bakıldığında; kocasını, çocukları terk etmeye zorlayanın Hansel ve Gretel'in öz annesi ya da üvey annesi olması, hikâyenin kökenindeki cinsiyetçi değerlere uyuyor. Bu, “çocuklarını besleyemeyen anne” durumu, kadının doğurganlığından korkan ataerkil bir durumdur. Çocuk, kıtlık çağlarında doğurulmaması gereken bir boğaz demekti.

Tüm tarihsel olaylara baktığımızda; 1812 Grimm Kardeşler’in hikâyesinde, çocukları terk etmekte ısrar edenin, anneleri olmasının nedeni açıkça görülüyor.

Peki ya kötü cadı?

Almanya’da kötü bir “yamyam canavar”, Grimm Kardeşler “Hansel ve Gretel”i yazmadan yüzyıllar önce Alman folklorunun ve Alman tarihinin bir parçasıydı. “Kinder-Fresser” ya da diğer adıyla “Çocuk Yiyici” olarak bilinen bu hortlak ya da dev; dağınık saçlı, kancalı bir burnu olan, yaşlı, kambur ve dev bir çeneye sahip, ünlü bir Alman canavardı. Görevi basitti; genellikle çocukları çalıp bir çuvala ya da dev ceplerine koyar ve daha sonra onları yerdi! Çocuklara ebeveynleri, büyükanne ve büyükbabaları, sütanneleri tarafından ve çocuklardan çocuklara bir oyun içinde, yüzyıllar boyunca hem bir peri masalı hem de bir uyarı mesajı olarak anlatıldı. Onları itaatkâr tutmanın kesin yollarından biriydi. Bu canavarın dişi versiyonuna bazı özelliklerinden dolayı “Butzenbercht Cadısı” deniyordu. Almanya’da insanlar büyücülükle veya cadıcılıkla yargılandıklarında, genellikle çocukları kaçırmak ve yemekle suçlanırlardı. 16.yüzyıldaki cadı davalarında, cadıcılıktan hüküm giyen birçok insan, genellikle işkence altında çocuk yamyamlığını ve “bakır kaplarda bebek eti pişirdiklerini” ya da ölü çocukların cesetlerini fırınlarda pişirdiklerini söylemek zorunda kaldı. Ve “Salem Cadı Mahkemelerinde sadece yirmi beş kadının" cadıcılıkla suçlanarak öldürüldü ve Orta Çağ boyunca bundan fazla insan yakılarak öldürüldü. Bunların yüzde doksandan fazlası kadındı.

Ekmek ve şekerden yapılan ev

“Zencefilli ev” kelimeleri, Almanca “Pfefferkuchenhaus” kelimesinin İngilizce çevirisidir. Orijinal metinde, cadının evinin duvarları ekmekten, çatısı kekten ve pencereler berrak şekerden yapılmıştı. 1800'lerin başında Almanya'da Grimm Kardeşler’in "Hansel ve Gretel" masalının sonucunda, ormanda bırakılan iki çocuğun şeker süslemeleri ile ekmekten yapılmış yenilebilir bir ev bulması, dekorlu zencefilli evlerin yapılma geleneğini başlatmış oldu. Söz konusu kitap yayımlandıktan sonra, Alman fırıncılar, süslü peri masalı evlerini yapıp (zencefilli evler) pişirmeye başladı. Bunlar Noel sırasında, tüm Avrupa’da, Alman göçmenler arasında ve dolayısıyla Amerika'da bir gelenek olarak popülerleşti. Yani Grimm Kardeşler, zencefilli evi hikâyede yazan ilk kişiler oldu. Daha sonra, Hansel ve Gretel’in zencefilli evi zamanla gelişti ve “Engelbert Humperdinck”in ilk kez Aralık 1893’te sahnelediği peri masalı operasıyla ünlü bir ikon haline geldi. Evin pastadan yapıldığı ve “zencefilli kurabiye evi” olarak anıldığı belirtildi. Pastadan yapılmasına ek olarak; ev, kötü cadının kurbanları çocuklar zencefil duvarlarla çevriliydi. Başka bir deyişle, bu opera sahnesi hikâyedeki yamyamlığı ciddi oranda azalttı ve estetik folklorunu arttırdı. Grimm Kardeşler, sözlü geleneği ve yüzlerce yıllık Alman folklorunu alıp, tüm zamanların en popüler hikâyelerinden biri haline getirdi. O zamandan beri bu hikâyeler hem çocukları hem de bizleri korkutmaya devam ediyor.

Mitolojik olarak incelersek; orman, medeniyetten uzak, karanlık ve bilinmez bir diyar. Bir de cadı, iyi göremediği için hissederek ve koku alarak çocukların yerini anlamaya çalışıyor. Aslında burada da cadının hissedebileceği şeylerin son derece maddi olduğunu görüyoruz. Masalın ilerleyen kısımlarında cadı Hansel’i kafese sokuyor. Bu hareket aslında, Anadolu’daki folklor da dâhil, lohusa kadınlara ve bebeklere musallat olan, bu da yetmiyormuş gibi erkekleri de baştan çıkaran, Anadolu’daki adıyla “Alkarısı” olarak bilinen yaratıkla benzerlik gösterir. Karadul ve Famfatal fantezilerinde olduğu gibi, onları ilk önce besler, sonra da yer. Ataerkil arketiplerden gelen kadın korkusu, kendini burada da gösteriyor. Bu masaldaki cadı da Hansel’i durmadan besliyor ve her gün Hansel’den parmağını uzatmasını istiyor (Karadul ve Famfatal hikâyelerinde olduğu gibi.) Onun olgunlaşıp olgunlaşmadığını anlamaya çalışıyor. Yani bir erkek olarak gelişip gelişmediğini anlamaya çalışıyor. Aslında, cadı onu “Hieros Gamos”a yani kutsal evliliğe hazırlıyor. Cadı, eski düzene göre, Hansel’i kendisi öldükten sonra yerini alacak olan Gretel için besliyor.

Eski düzen anlatılarında anne; doğurgan kadın, Gretel; genç kız, cadıysa yaşlı kadın karşılığına geliyor. Dolayısıyla bunlar, Ana Tanrıça’nın üç suretli Hekate’sine karşılık gelmekte. Buradan da Hansel ve Gretel’in kardeş olmadıkları anlamı çıkıyor. 

Aslında ilk etapta baktığımızda üç kadın birbirine düşman gibi görünüyor. Anne, kız çocuğunu reddediyor; yaşlı cadı, kız çocuğuna hizmetçi muamelesi yapıyor ve bu kız çocuğu olan Gretel’se, aslında yaşlı cadı olma yolunda ilerliyor.

Tüm bunların ekmek ve kekten yapılmış bir evde geçtiğini tekrar hatırladığımızda, Ana Tanrıça’nın yenilenmek için çekildiği yerin bereketli bir yer olduğunu fark ederiz. Bu döngünün tamamlanması için kış mevsiminin ve kıtlığın geçmesi lazım ki, doğa eski bereketli hâline geri dönsün.

Sonuç olarak, Hansel ve Gretel çok acıktıkları için o evi yemeye başlıyorlar ama bunun bir bedeli var. Bu yüzden doğa gibi “dönüşmek” zorundalar. Yani bu olgunlaşma hikâyesinde, topluma faydalı birer birey olmak zorundalar. Böylelikle cadı, Hansel’i aslında kıtlığa hazırlıyor.

Yine başka bir ifadeyle; kıtlık, mitolojik olarak kışa karşılık gelmekle birlikte, cadının dönemini de tanımlıyor. Cadı, Nevroz ateşine ittirilir ittirilmez, ilkbaharda genç kız olan Tanrıça kutsal evliliğe girişiyor. Böylelikle evrendeki düzen sağlanmış oluyor.

 

[1] ” İng: Little Thumb, İng: “Le Petit poucet”